ŞAMPİYONLUĞA VE GELECEĞE UMUTLA BAKAN VARSA BİR ADIM ÖNE ÇIKSIN
- micro sport blog
- Sep 10, 2017
- 2 min read

Fenerbahçe’ye yeni gelmiş yabancı futbolcuların “derbi” zannedip uğruna tweetler attığı, maçın çok zor geçeceğine dair açıklamaların haftalardır sürdüğü, bizlerin ise gözünde her zaman “İBB” olan siyaseten destekli takım ile oynanan maç bütün futbol severleri şaşırtmayan anlara sahne oldu. Kaleye gelen ilk şutun gol olma geleneği devam etti. İşin şaşırtıcı tarafı kaleyi bulan ilk şutun 1. dakikaya gelmesi çok rastlanan bir durum değildi. Fakat; Fenerbahçe taraftarları artık buna da alışacaktır. Birçok olumsuzluğa alıştığı gibi...
"Video hakemin, Türkiye’de vücut bulmuş haline tanık olduk"

Bir Fenerbahçe taraftarı olarak herkes gibi ben de bu teknik kadro ve oyuncularla geri dönüş yapabilir miyiz diye düşünürken 2. Gol geldi. Son yıllardır hayal gücümüzü ve işimizin Allah’a kalması ile yoğunlaştırdığımız manevi inançla bir gayret maçı izlemeye devam ettik. Dirar’ın 100 kere vursa 1 kere atabileceği bir golle devreye farkı 1’e indirerek girmek, hepimiz için umut oldu. Maçı 3-2’ye getirmekten ziyade, Kadıköy’de yenilmeme iç güdüsüyle alınacak 1 puan bile beni tatmin edecekti. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim; Video hakemin, Türkiye’de vücut bulmuş haline tanık olduk. Volkan’ın 15 dakika sonra 20 metreden gelen topu göremeyerek, atlamayacağı pozisyondan önce 80 metre depar atarak gördüğünü iddia ettiği pozisyonla maçı dengeye getirdik. Kerim Frei’ın kaleye yaptığı isabetli vuruşun, yılın golüne aday olmasının tek sebebi ise Volkan’ın her zamanki gibi topu gözleriyle mükemmel bir şekilde 90’dan çıkarmasıydı. Eklemek gerekirse, Volkan’ın son yıllarda gözleriyle çıkardığı top sayısı, elleriyle çıkardığından maalesef daha fazla. Bütün bunlar üst üste eklenince mağlubiyet kaçınılmaz oldu. 9 Eylül itibariyle Fenerbahçe taraftarları lige havlu attı.
Son yıllarda, Fenerbahçe taraftarlarına alıştırılan veya alıştırılmak zorunda bırakılan birkaç detaydan bahsetmek istiyorum. Bu detaylardan bahsederken, parantez içinde mazide nasıl hissettiğimizi ve neler olduğundan bahsedeceğim. Klasik olarak kötü başlanmış bir sezonda;
Biz şampiyon olacağız. (Kimse böyle bir beyanda bulunmazdı, çünkü takım kendini belli ederek şampiyonluğa oynardı. Taraftarı bu konuda inandırmanın ve ya ikna etmeye çalışmanın bir anlamı yoktu.)
Rakiplerimizle maçlarımız var, puan kayıplarını telafi ederiz. (İçeride oynadığımız maçlarda beraberlik bile sürpriz karşılanırken, deplasman maçlarında her zaman favori olarak çıkardık.)
Takımın özgüveninin yerine gelmesi için kötü oynasak bile kazanmamız gerekiyor. (Futbolcular zaten özgüvenliydi, kazanamasak bile oyun üstünlüğünü hiçbir zaman rakibe vermezdik.)
Maçın hemen ardından bu yazıyı yazmak isteme sebebim, "Mantıklı bir şekilde düşünmek ve objektif bakarak bazı noktalarda değinmekti" derken bir anda kendimi aşırı objektif ve mantıklı tespitler yaparken yakaladım. Kendime çok önemli bir soru sordum: Bugünün çocukları neden Fenerbahçeli olsun?

Benim Fenerbahçeli olmamda babamın etkisi çoktur. Hiçbir zaman bana baskı yapmamasına rağmen, Fenerbahçe’nin en kötü zamanlarında Fenerbahçeli oldum. Ama bugünün çocukları olaylara bu şekilde bakıyor mu? Türkiye’de ortalama olmasına rağmen, Dünya tarihinin gördüğü en akıllı ve mantıklı nesil yetişirken, bu anlayışla yönetilen bir kulübü desteklemek isteyecek, acımıza ortak olacak gençler olduğunu zannetmiyorum. 4 yaşında bir kardeşim var, üzerinde Fenerbahçe forması varken ben Beşiktaş’lıyım çünkü Beşiktaş şampiyon diyor ve ben hiçbir şey diyemiyorum, önümüzdeki karanlık günleri şimdiden görebiliyorken. Fenerbahçe’li bir nesil yetiştireceğimiz yerde , vizyonsuzluk ve iletişimsizlikle gençliği rakip takımlara elleriyle teslim eden başta Aziz Yıldırım olmak üzere bütün kurmaylarına selam olsun. Bu saatten sonra yaşanacak hiçbir başarısızlık beni zerre kadar üzmeyecek. Ancak, her şeye rağmen Fenerbahçeli olan çocukları daha fazla ağlatmayın. Saygılarımla,
Hasan Can Tanış
Micro Sport Yazarı
Comments